
Köy Hayatı (2.) Bölüm
Sofu Hoca)

Hazırlayan: Tahsin TUNA
Köyümüzdeki evlerin çatıları topraktandı. Yağmur yağdığında babamız bizi evin damına çıkartır, biz de iri yuvarlak taşları çatı üzerinde ileri geri sürüklerdik. Toprak sıkışsın da yağmur eve damlamasın diye… Daha küçücük yaşlarımızda bile bu iş bize bir görev gibi verilirdi. Oyun çağında olsak da köyde çocukların eline mutlaka bir iş düşerdi.
Köyümüzde okul yoktu. Komşu Dereköy’den birkaç öğrenci okula gidiyordu, hepsi o kadar. Bizim için öğrenmenin yolu camiden geçiyordu. Babalarımız bizleri camiye gönderir, ilim yolunu orada açardı. Cami hocamız, köyümüzde yıllarca görev yapmış olan Sofu Hoca idi. Kendisi Aziziye’den gelmişti; o vakitler köyün adı “Macır Köy” diye anılırdı. Bizden önce nice çocuğa ders vermiş, okutup yetiştirmişti. Sonra sıra bize gelmişti.
Sofu Hoca’nın önünde diz çöküp sure ve ayet ezberlerdik. Hatasız okumak en büyük görevimizdi. Ancak öğrendiklerimiz sadece Kur’an ayetleri değildi. Büyüklerimiz, hocadan alfabeyi öğrenip Kur’an okumaya geçerdi. Biz küçüklerse hem dua ve ayetleri ezberliyor, hem de yeni Türk harflerini tanıyorduk.
Hoca köylülerden tek kuruş talep etmezdi. Ömrünü ilim ve talebe yetiştirmeye adamıştı. İleri yaşına rağmen bıkıp usanmadan bizlerle meşgul olurdu. Abdest almayı, namaz kılmayı, imanın ve İslam’ın şartlarını, helali ve haramı ondan öğrendik. Öyle ki, Sofi Hoca’nın elinden geçen talebelerden bazıları köyde namaz kıldırabilecek derecede bilgiliydi.
Ama çocuk, her yerde çocuktu. Özellikle bizden büyükçe olanlar, bazen hocayla dalga geçerdi. Hoca yaşlıydı; beline uzun bir kuşak bağlardı, belli ki bir rahatsızlığı vardı. Biz köyde buna “Dolak” derdik. O kuşak bazen yere doğru sarkardı. Yaramaz olanlar, kuşağı çekiştirip hoca ile oyun ederlerdi. Hoca da öfkelenir, eline uzun bir demir maşa alır, bu haylazları kovalardı. Bir keresinde maşayı bir çocuğa öyle bir vurdu ki, demir ikiye ayrıldı. Haklıydı hoca. Çocuklar korkudan kaçıştı. O günleri gülerek hatırlarım; her ne kadar azar işitsek de, hocanın gayreti ve ciddiyeti içimize işlemişti.
Yıllar geçtikçe onlarca çocuk Sofi Hoca’dan Kur’an öğrenip hatmetti. Bizlerse aynı zamanda yeni yazıyı da öğrenmiş, matematikte problemleri çözmeye başlamıştık. İşte o yıllarda devlet köye bir ilkokul yapmaya karar verdi. Fakat okul inşaatı tamamlanmadan, köyün ileri gelenleri bir ev kiralayarak eğitimi başkattı.
O günlerde köye ilk kez bir öğretmen geldi: Fuat Mutlu. Karadenizliydi, gençti, bekârdı. İlk derslerimizi onunla yaptık. Çoğumuz, Sofu Hoca sayesinde doğrudan 2. sınıftan başladık. Çünkü elimizde azımsanmayacak bir bilgi birikimi vardı.
Dedem Karadenizliydi. Bu yüzden köyde bize “Lazlar” diye seslenirlerdi. Oysa annem Yörük kızıydı; köyümüz de Yörük köyüydü. Karadenizli olduğumuzu öğrenen Fuat Mutlu, bana ayrı bir yakınlık göstermişti. Hemşehrilik bağını kurmuş olmalıydı ki beni haftada birkaç gün evine davet eder, misafir ederdi.
Okul inşaatı bittiğinde hepimiz sevinçliydik. Ama sevinç uzun sürmedi. Çünkü sevdiğimiz öğretmenimiz Fuat Mutlu köyden ayrıldı. Onun gidişi biz çocukların gönlünde bir boşluk bıraktı.
Üçüncü sınıfa yeni okulda başladık. Yeni öğretmenimiz Ali Kara idi. O da Karadenizliydi ama sert mizaçlıydı. Bu yüzden okul hayatım, o yıl biraz gölgeli geçti. Ama Sofu Hoca’nın bize öğrettikleri hâlâ içimizde bir ışık gibi yanıyordu. Ondan bize öğrettikleri için Allah Razı Olsun. Mekanı Cennet Olsun.
Köy Hayatı (3. Bölüm: Okullara Amerikan Yardımı
(3 Bölüm. Okullarda Amerikan Yardımı.


