BIST 100
10.950,49 -1,11%
DOLAR
42,2136 0,24%
EURO
48,8848 0,47%
GRAM ALTIN
5.421,33 0,60%
FAİZ
39,84 -0,13%
GÜMÜŞ GRAM
65,74 1,09%
BITCOIN
99.862,00 -1,21%
GBP/TRY
55,4243 0,05%
EUR/USD
1,1565 0,16%
BRENT
63,78 0,63%
ÇEYREK ALTIN
8.863,87 0,60%
İzmir Hafif Yağmur
İzmir hava durumu
23 °

Köy Hayatı (1Bölüm)

WhatsApp Image 2025-10-03 at 09.14.35

Köy Hayatı (1Bölüm)
(2) Bölüm Sofi Hoca)
Hazırlayan Tahsin TUNA
Henüz küçücük bir çocuktum; beş, altı yaşlarında, ele avuca sığmayan bir çocuk… Öyle yaramaz, öyle dur durak bilmezdim ki, rahmetli annemin sabrı taşar, babamın kaşları çatılırdı. Ama çocukluğun güzelliği de bu değil miydi? Köyümüzde fakirlik kol gezerdi ama yoksulluğun içinde bir huzur vardı. İnsanların kalbi geniş, yüzleri hep gülerdi.
Köyümüzün doğru düzgün yolu izi bile yoktu; sanki dünyadan biraz kopuk, kendi halinde bir diyar gibiydi. En iyi iletişim aracı atla eşekti. İnsanlarımız ise inançlarına sımsıkı bağlıydı. Hele Cuma günleri… Erkekler camide saf tutarken kadınlar caminin dışında, pencere önlerinde oturur, hocanın hutbesini dinlerlerdi. Hiçbir hutbe boşa gitmezdi köyümüzde.
Caminin kendisi de köyün kalbiydi. İbadet yeri dışında iki odası vardı: biri “küçük oda”, diğeri “büyük oda.” Köyümüzde kahvehane yoktu; bu yüzden büyükler akşamları büyük odada toplanır, sohbet eder, gündüzün yorgunluğunu atarlardı. Küçük odada yeni evlenmiş köseler buluşur, gençler ise yalnızca bekarların kabul edildiği “gençler odasında” bir araya gelirdi. Bu ayrım, aslında büyüklere saygının korunması içindi.
Köyde “gezek yemeği” diye bir gelenek vardı. Her gün köydeki haneler sırayla imamın ve gelen misafirlerin yemeğini pişirirdi. Sadece yemek değil, misafir için yatak bile hazırlanıp camiye götürülürdü. Böylece kim gelirse gelsin, evinde ağırlanmış gibi olurdu. Misafirperverlik, köyümüzde bir erdem değil, adeta bir görevdi.
Caminin büyük sohbet odasında gelen giden bol bol çay içerdi. Çayı, şekeri, hatta akşam yanacak odunu bile gezek sahibi temin ederdi. Kış günlerinde odada kurulu koca soba öyle güzel yanardı ki, vallahi şimdiki doğal gazı aratmazdı. Bir köşede ikili, öteki köşede üç beş kişi oturur; bazen de sırt sırta uzanıp günün hikâyelerini anlatırlardı.
Ama odanın havasını en çok tütün belirlerdi. Herkesin cebinde bir tabaka, bir tutam kıyılmış tütün ve yağlı kâğıt bulunurdu. Odaya girince “Sar babam sar, tüttür babam tüttür…” sesleri eksik olmazdı. Sigara kibritle yakılmazdı; kibrit israf sayılırdı. Dedem gibi bazıları düven taşıyla kav’ı çarpıştırıp tütününü yakar, kimileri de elini kor ateşe uzatırdı. Duman odanın içinde ağırlaşınca kapılar açılır, bir nefes alınır, sonra sohbet kaldığı yerden devam ederdi.
Bazen bir bakmışsın, köy odasını Jandarma ile Kolcular basmış. Baskında en çok yaşlılar ceza yerdi. Tütün yasaktı ama köylü ne yapsın? Sigara alacak parası yoksa, tabakada kıyılmış tütün ve yağlı kâğıda sarılıp içilirdi.
Köyümüzün geçimi zordu. İnsanlar küçükbaş hayvancılıkla uğraşır, tarlalarına arpa, buğday, mercimek eker, kışlıklarını hazırlardı. Ama köy hiç ıssız kalmazdı; her hafta ya bir satıcı gelir ya da gariban yolcular konuk edilirdi. Gelenlerin çoğu seyyar satıcılardı; bugünün diliyle “seyyar market” desek yeridir.
İşte onların içinde biri vardı ki, çocuk hafızama en derin izleri bıraktı: Koca Efe.
Koca Efe köyümüzün seyyar bakkalıydı. Beyaz eşeğine yüklediği sandıklarla köy meydanına gelir, tezgâhını kurardı. O meydan, İbrahim Kaya’nın evinin ardındaki “Ahenk Yeri”ydi. Orada, gövdesi oyuk koca bir palamut kütüğü vardı. Biz çocuklar Koca Efe’nin geldiğini duyar duymaz soluğu o kütüğün yanında alırdık.
Koca Efe kırmızı yüzlü, biraz aksak yürüyen, yorgun ama güleç bir adamdı. Şehirden aldığı tak tak taş helvasını, uzun helvasını, bisküvisini, lokumunu sandıklara koyar, eşeğine yükler ve köyümüze getirirdi. Bizim gözümüzde en büyük bayram, Koca Efe’nin köye geldiği gündü.
Ama işin aslı şu ki, cebimizde para olmazdı. Bizim tek nakdimiz tavuklarımızın yumurtasıydı. İki yumurta verip bir helva ya da bisküvi arası lokum alırdık. Ama çoğu zaman o da yetmezdi. Koca Efe, “Git, annen iki yumurta daha versin” derdi. Eve koşar, annemize yalvarırdık. Ama çoğunlukla azarlanır, eli boş dönerdik.
Çocuk aklıyla hemen plan yapardık. İçimizden biri Koca Efe’yi lafa tutar, diğeri çınar kütüğünde biriktirdiği yumurtalardan gizlice aşırır, sonra yeniden alışveriş yapardık. O tatlı kaçamakların heyecanı hâlâ içimde…
Köyde hayat böyleydi işte: fakir ama neşeli, yoklukla dolu ama paylaşmayı bilen. O günlerde çok şeyimiz eksikti belki ama insanlığımız, dostluğumuz, komşuluğumuz eksiksizdi. Şimdi dönüp bakınca anlıyorum; biz o yokluğun içinde aslında çok zenginmişiz.

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?