

CHP’nin sınıfla imtihanı bitti: Şimdi işçilere saldırı zamanı
İşçilerin meşru taleplerini bastıramayınca, şimdi “suçlu” ilan edilen sendika oluyor. İşten çıkarılacak 1030 kişinin kaderi, patron ağzıyla “sendikanın hatası” denilerek meşrulaştırılıyor. Bu artık CHP’nin işçi sınıfına karşı açık bir saldırıya geçtiğinin kanıtıdır
Bir önceki yazımızda, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki grev sürecinde CHP’nin işçilere dayattığı “makuliyet” söylemini ve bu söylemin sınıfsal kökenlerini teşhir etmiş, CHP’nin gerçekten sokağın ve emekçilerin değil; düzenin ve sermayenin partisi olduğunu ortaya koymuştuk. Bu grevin sona ermesinden çok kısa bir süre sonra, 11 Haziran 2025’te, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, Belediye-İş sendikasına gönderdiği resmi yazıyla belediye bünyesindeki İZDOĞA’dan 800 ve İZULAŞ’tan 100 kişinin işten çıkarılacağı belirtilmişti. Bugün ise (12 Haziran 2025), CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay yaptığı açıklamada binden fazla işçiyi işten çıkaracaklarını duyurdu. Ama daha da önemlisi, bu kararı alırken açıkça işten atmanın sorumluluğunu işçilerin sendikasına yıktı, yani sınıf düşmanı tavrını meşrulaştırmak için “halk”ı ve “kurumun geleceğini” öne sürerek, kapitalist rasyonalitenin klasik siyasal dilini yeniden üretti.
Tugay’ın açıklamasındaki şu cümleler aslında her şeyi özetliyor:
“Eğer Belediye-İş Sendikası, belediye ve halkı düşünmeden… ısrarla anlayışsız noktada olursa… bundan sonra işten çıkarılacak arkadaşlarımızın sorumlusu sendikadır. Biz değiliz.”
Bu söylem, birebir özel sektör patronlarının grev kırıcılığı dönemlerinde söylediği şantaj cümlelerinin CHP versiyonudur. Sözde “halkı” düşünen başkan, sınıfa açık açık şunu söylemektedir: “Ya taleplerinizden vazgeçersiniz ya da aranızdan bin kişiyi feda ederiz.”
Cemil Tugay, açıklamasında belediyenin mali yapısını gerekçe göstererek, personel maaşlarını ödemekte zorluk çektiklerini söyledi. Ancak rakamlar ortada: Temmuz ayında 3,8 milyar TL gelir, 3,5 milyar TL personel maaşı ödemesi yapılmış. Yani kaynak, her zaman olduğu gibi, var; tercih daha ziyade, bu kaynağı kimden yana kullanacaklarıyla ilgili.
Oysa bu sözde tasarruf hamlesi sırasında ne belediyedeki bürokratik şişirilmiş kadrolardan ne de sermayeyle ilişkili alanlardan herhangi bir tasarruf söz konusu. Fatura, her zaman olduğu gibi hemen işçiye kesildi (Ne de olsa kısa süre önce işçiler haklarını arayacak kadar arsız davranmış, onlar yüzünden her yer çöp kokmuştu!). Bu da gösteriyor ki, CHP’nin krize verdiği yanıt, tıpkı diğer düzen partileri gibi, krizin bedelini emeğe ödetmekten ibaret.
Daha bir süre önce grev sürerken Özgür Özel’in “makuliyetinizi kaybettikçe desteğinizi kaybedersiniz” sözleri, CHP’nin sınıfı nasıl kontrol altında tutmaya çalıştığının açık bir işaretiydi. Bugün geldiğimiz noktada ise bu “makuliyet” çağrısı yerini açık bir toplu işçi kıyımına bırakmış durumda.
İşçilerin meşru taleplerini bastıramayınca, şimdi “suçlu” ilan edilen sendika oluyor. İşten çıkarılacak 1030 kişinin kaderi, patron ağzıyla “sendikanın hatası” denilerek meşrulaştırılıyor. Bu artık CHP’nin işçi sınıfına karşı açık bir saldırıya geçtiğinin kanıtıdır.
CHP’nin bu tutumu bir “hata” ya da münferit bir olay olarak okunamaz; bu, partinin ideolojik yöneliminin bir dışavurumudur. CHP “sosyal belediyecilik” etiketiyle göz boyamaya, belediyecilik anlayışı neoliberal rasyonaliteyle biçimlenmeye de devam etmektedir. “Halkçılık” laflarının ardında, personel azaltımı, maliyet yönetimi, performansçı yönetim teknikleri vb. vardır.
CHP belediyeciliği, sermayeyi ürkütmeden halkla “makul” ilişki kurmayı hedefleyen bir düzendir. İşçinin talepleri bu “makullüğün” dışına çıktığındaysa önce itibarsızlaştırılır, sonra yalnızlaştırılır ve işçiler, şimdi şahit olmak üzere olduğumuz gibi, doğrudan kapı önüne konur.
Ne yapmalı?
CHP’nin İzmir’de yapmak üzere olduğu işçi kıyımı, tüm sosyalistlere ve işçi sınıfı dostlarına verilmiş açık bir mesajdır: “Bizim sınıf çıkarlarımız size karşıdır.”
Bu nedenle bu saldırı karşısında sessiz kalmak, CHP’nin adeta her gün bir yenisine maruz kaldığı siyasi saldırıları bahane olarak öne sürüp “Şimdi zamanı değil”cilik yapmak ya da hala CHP’yi (CHP’ye oy verenleri veya sempatizanlarını değil elbette) işçi sınıfı hattında bir duruş için kazanmaya çalışmak sınıfa ihanetle eşdeğerdir.
Peki sosyalistlerin bu uğrakta vakit kaybetmeden ne yapmaları gerekmektedir?
Bu işten çıkarma hamlesi derhal teşhir edilmeli;
CHP’nin “emeğin partisi” gibi gösterilmesine karşı ideolojik mücadele büyütülmeli;
Belediyeler dahil her alanda işçi kıyımına karşı sosyalistlerin birleşik refleksi örgütlenmelidir.
Bugün tehdit altında olan yalnızca İzmir’de grev sonrası işten atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan işçiler değil; tüm Türkiye işçi sınıfıdır. Bu mücadele İzmir’le sınırlı değildir, ülkedeki tüm emekçilerin geleceğini ilgilendirmektedir. Sosyalistlerin göreviyse yalnızca işçilerin yanında durmak değil, sınıfın safında örgütlü ve kararlı bir şekilde savaşmaktır.