

İki gündür bu fotoğrafa bakıyorum. İki gündür bir şeyler yazmak istedim, olmadı. Elim bir gitti, bir gitmedi bu ana kadar.
Bu kareleri çeken Nefes Gazetesi muhabirini kutlamak gerek. Çünkü siyasetin hiç görmediğimiz bir yüzüne tanık etti, bizleri.
Bazen bir an olur, kelimeler susar, protokol geri çekilir, kameralar bulanıklaşır. Orada sadece bir insan kalır. Ne apoletler, ne rozetler, ne kürsü duruşları. Sadece toprak ve insan.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Ferdi Zeyrek’e veda ederken mezara inişi, işte böyle bir andı.
O anı “görev” diye tanımlamak eksik kalır. Bu, politikaya dair alışılmış ne varsa onu elinin tersiyle iten bir duruştu. “Siyasetçi adabı” denen, yıllar içinde örülmüş, steril, mesafeli ve çoğu zaman yapay o görünmez duvarı aşan bir tavır. Rol değil, refleks. Hesap değil, hissediş.
Çünkü bazen gerçek, gösterilmez. Sadece yaşanır.
Özgür Özel’in sade yürüyüşü, mezar başında yere doğru eğilişi, yüzündeki maskesiz ifade, siyasetçinin değil, bir dostun, bir kardeşin, bir sıradan insanın davranışıydı. Tıpkı sokaktaki biri gibi. Ne ayrıcalıklı ne üstün. Eşit, yerli yerince, gerektiği gibi. Bu da onun politik değil, insani bir kararıydı.
Montaigne, “İnsan büyük olmak için değil, insan olmak için çabalamalı” der. Özel’in bu hali, büyüklüğün değil, insanlığın izini sürmekti. O yüzden şaşırtıcıydı. Çünkü siyaset bizde genellikle erişilmezliğin sanatı olarak görülür. Kürsüye çıkan bir daha inmez, halkın arasına karışsa da ayrı yürür, yasını bile kurumsal yaşar. Ama burada o yas, protokolün değil, kalbin dilindeydi.
Bu görüntü, bir lider portresi değil, bir insan portresidir. Ve bu toprakların asıl ihtiyacı da budur. Yönetmeye değil, yas tutmaya da cesaret eden liderler. Mezara inip elleriyle toprağa dokunabilenler. Konuşmaktan önce susabilenler. Halkın yanında duran değil, halkın kendisi gibi olanlar.
Çünkü en yalın anlarda, kim olduğun değil, nasıl bir insan olduğun açığa çıkar.